Acıların Şairi Orhan Veli



Acıların Şairi Orhan Veli


Orhan Veli Kanık’ın şiilrlerini okudukça aklımda her zaman aynı soru beliriverir. Nasıl daha ömrünün ortasına bile gelememiş bir insan, şair olmayı geçtim ; en iyi şairlerimizden biri olabiliyor? İyi bir şair olmakla kalmıyor; şiir kültürümüzü kökünden değiştirebiliyor? İşte bu soruların cevabıdır bence, orhan veliyi orhan veli yapan.
Orhan Velinin hayatı zorluklarla doludur. Sıradan bir hayat sürmesi beklenmemelidir zaten bu denli ‘dolu’
birinin.  Babasının işi nedeniyle ‘gurbete çıkarlar’ Orhan Veli’nin sözlerinden. Aslında İzmirden Ankraya taşınmaktır yaptıkları, fakat bu taşınma Orhan Veli’nin başına dert olmuş, onun birçok hastalık geçirmesine önayak olmuştur. Kendini anlatır şiirinde;  “13 yaşında Oktay Rıfat’I,  16’da Melih Cevdet’I tanıdım” der Orhan Veli. Hayatları boyunca dost olacaklardır bu üçlü. Daha çocuk yaşında şiire ve yazmaya ilgi duyar. Fakat insanı şiirle ilgilenmesi değildir şair yapan; yaşadıkları, gördükleri, işittikleridir. Çok aşık oldum der Orhan Veli şaşılacak şey değil elbet, kadınları ne kadar sevdiğini anlamak için edebiyat tarihçisi olmaya gerek yoktur. ‘Bir Sevdaya mı Tutuldum’ şiirinde aşkı anlatır Orhan Veli;
benim de mi düşüncelerim olacaktı,
ben de mi böyle uykusuz kalacaktım.
sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
çok sevdiğim salatayı bile
aramaz mı olacaktım?
ben böyle mi olacaktım?

 Bu aşkların onda biriktirdikleri de şiirlerinin her yanını süsler. Kadınlara olduğu kadar atlara da aşıktır Orhan Veli. Fakat birgün Gelibolu’da at binerken bindiği at onu üstünden atmıştır. Sevgisinin karşılıksız olduğunu anlayan Orhan Veli devam eder atları sevmeye… Yaşadıklarını kazıdığı  şiirlerine bakıldığında Orhan Veli’nin yoksulluk içinde yaşadığı da görülmektedir.

“büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
para kazanmak gerekti;
girdim insanların içine,
insanları gördüm.

ne yardan geçerim, ne serden;
ne denizden, ne gökyüzünden ama...
bırakmıyor son gördüğüm,
bırakmıyor geçim derdi.

oymuş, diyorum, zavallı şairin
görüp göreceği.”


Hayat arkadaşlarıyla çıkardığı derginin önüne geçen de yine bu yoksulluktur. O kadar yoksuldur ki Orhan Veli Yaprak dergisini ayakta tutabilmek için önce paltosunu satmış, bunun da yetmediğini anlayınca ressam Abidin Dino’nun hediye tablolarını dahi satmıştır. Fakat bunların hiçbiri fayda etmemiştir ve kapamıştır dergi.
1939’da en yakın arkadaşlarından Melih Cevdet’in kullanıdığı arabayla kaza yapan Orhan Veli  başından ağır yaralanır ve komaya girer. 20 gün sonra komadan çıkan Orhan Veli yaşamına kaldığı yerden devam eder. Yaprak dergisi de kapanınca İstanbula gider. Aynı yılın kasım ayında bir haftalığna Ankara’ya gider Orhan Veli. Orda da arkasını bırakmaz talihsizlik, belediyenin açtığı bir çukura düşer ve başından hafifçe yaralanır. 14 Kasımda arkadaşıyla beraber yemek yerken fenalaşan Orhan Veli hastaneye kaldırılır. Aslında rahatsızlığı kökleri 1939’da geçirdiği trafik kazasına dayanan beynindeki bir damarın çatlamasıdır. Fakat doktorlar bunu anlayamazlar ve alkol tedavisi uygularlar, tedavi sonuç vermeyince ikinci kez komaya giren Orhan Veli bu sefer eskisi kadar şanslı değildir ve komadan kurtulamaz. 36 yaşında, hayatının ortasında göçer bu dünyadan Orhan Veli.
Öldüğünde üzerinde bulunanlar dahi özetler şairin hayatını; 28 kuruş, bir at bülteni ve diş fırçasına sarılı bir şiir:
‘Aşk Resmi Geçidi’

Birincisi o incecik, o dal gibi kız,
Şimdi galiba bir tüccar karısı.
Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
Ama yine de görmeyi çok isterim,
Kolay mı? İlk göz ağrısı.

Münevver Abla, benden büyük
Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
Gülmekten katılırdı, okudukça.
Bense bugünmüş gibi utanırım
O mektupları hatırladıkça.

Dördüncü azgın bir kadın,
Açık saçık şeyler anlatırdı bana.
Bir gün de önümde soyunuverdi
Yıllar geçti aradan, unutamadım,
Kaç defa rüyama girdi.

Beşinciyi geçip altıncıya geldim.
Onun adı da Nurinnisa.
Ah güzelim
Ah esmerim
Ah
Canımın içi Nurinnisa.

Yedincisi, Aliye, kibar bir kadın.
Ama ben pek varamadım tadına.
Bütün kibar kadınlar gibi
Küpe fiyatına, kürk fiyatına.

Sekizinci de o bokun soyu.
Elin karısında namus ara,
Kendinde arandı mı küplere bin.
Üstelik kendinde de
Yalanın düzenin bini bir para.

Ayten'di dokuzuncunun adı. 
Barlarda göbek atar
İş başında şunun bunun esiri,
Ama bardan çıktı mı,
Kiminle isterse onunla yatar.

Onuncusu akıllı çıktı
Bıraktı gitti beni.
Ama haksız da değildi hani.
Sevişmek zenginlerin harcıymış
İşsizlerin harcıymış.
İki gönül bir olunca 
Samanlik seyranmış ama,
İki çıplak da, olsa olsa,
Bir hamama yakışırmış.

İşine bağlı bir kadındı on birinci,
Hoş, olmasın da ne yapsın,
Bir zalimin yanında gündelikçi.
Adı Leksandra
Geceleri odama gelir,
Sabahlara kadar kalır.
Konyak içer sarhoş olur,
Sabahı da işbaşı yapardı şafakla.


Gelelim sonuncuya.
Ona bağlandığım kadar.
Hiçbirine bağlanmadım 
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Eşit olsak der. 
Hür olsak der,
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar. 


Orhan Veli Kanık


“Belki daha bin bir huyum vardır. 
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya? 
Onlar da bunlara benzer. “
Güzel bir hayatı olmamıştır Orhan Veli’nin. Onu Orhan Veli  yapan bizzat kendi yaşamıdır. Güzel bir hayatı olmamıştır Orhan Veli’nin.  Yaşadığı zorluklar, çektiği acılar, mutluluklar, aşk, nefret…  Şiirleri de öyle değil midir zaten? Kafiyeye inanmaz Orhan Veli çünkü  güzellik onun için görünüş değildir. Üç kafadar başlattıkları akım nasılsa hayatı da öyledir Orhan Veli’nin.
GARİP….

Arda Çelik